Yaralı kalbiyle küçük bir serçe
Pencereye kondu, durdu öylece
Usulca yanaşıp halini sordum
Gözlerime bakıp sustu öylece
Boynunda siyah bir nişanesi var
Derdiyle hemhal, bir hayli bidar
Asuman boğucu, zamansa pek dar
Gel, dedim, soframa, geldi öylece
Kadehimde şarap, seccadem açık,
Kandilimde yağım hafiften uçuk
Tespihim eksik, dilim uyuşuk
Soframı serçeye açtım öylece
Evvela çekindi, uzakta kaldı
Gözleri gözüme takıldı kaldı
Kederi boşlukta asılı kaldı
Sen, dedim, kendine geldi öylece
Acelemiz yok, açıktır sofra
Hele bir nefeslen, başlarsın sonra
Geceyi dert etme, uyursun burda
Yanaştı, bir yudum aldı öylece
İşittik birlikte aziz ezanı
Andık Muhammed’i, cümle yaranı
Vaktidir artık söyle olanı
Mey, dedi kadehi aldı öylece
Şaraptır gönle veren heyecan
Dilleri çözen, yüreklere can
Hamd ile secdeye başını koyan
Kim, dedim, başını eğdi öylece
Hurşidin ateşi yakıp kavurdu
Canımı çekip göğe savurdu
Takatim kalmadı, kanadım durdu
Gel, dedi, bir göle indim öylece
Belli, bir uğrak, ayak izinden
Sesler yayılıyor, kimi derinden
Aşinadır biri, sanki maziden
Kon, dedi, göğsüne kondum öylece
Kapandı kolları sanki sarmaşık
İblis ile melek onda barışık
Tabirsiz bir rüya bana karışık
Yum, dedi, gözünü, yumdum öylece
Unuttum suyu ve yorgunluğumu
Aradım sinede çocukluğumu
Yok saydım ateşten kör olduğumu
Bak, dedi, ruhumla baktım öylece
Boşalmış kadehi doldurup sundum
Kase-i muhabbeti aşkla doldurdum
Misafir hatrını layüs’el
tuttum
Hak, dedim, maziye döndü öylece
Mezbelenin gülü tezden solarmış
Derviş bilse bile buna kanarmış
Hakikat peşinde durmaz koşarmış
Harabat içinde gezdim öylece
Yolcuya aşina yol olmayınca
Menzilin sonunda han olmayınca
Maşuka itimat tam olmayınca
Kul oldu şeytana, ürktüm öylece
Sığdırdı nefsine cümle cihanı
Görmedi aynada ayan viranı
Bilmedi hiç makbul cem-i piranı
Uç, dedim, yüreğim, uçtum öylece
Ey serçe can, bu nasıl bir hikâye
Akla garip, kulağaysa piraye
Söyle şimdi, neler kaldı geriye
Hiç, dedi, gözlerin yumdu öylece…
Gürkan Biçen
Gürkan Biçen