31 Mart 2022 Perşembe

SİNENİ DERDİME AÇ

 



Sineni derdime aç

Ben, çakıllarla yutkunan,

Yüreği sahipsiz, hoyrat bir adamım.

Üç bin kölesiyle sürdüğü çiftin

Hasadını alamamış bir ağa.

Güz vakti,

Güneş düşerken ufkun ardına,

Duyduğum bir söz yankılanıyor benliğimde

“Kraliçem!

Ağanın talihi kovanı da vurdu.

Şimdi bize bir yol,

Oğulların kanından bir kadeh.”

Hayra yorsun diye kime gitsem,

Şüpheci bir göz soyuyor elbisemi.

Kuşanıp maziye ait ne varsa

İşte ben sana geldim

Aç derdime sineni.

Yorgun bir gecenin sabahında kapına düşeni

Suskunluğuna bakıp lal belleme.

Biliyorsun,

Dikiş tutmaz bu gökyüzü sözlerimi yutuyor.

Öyle ise, sen, su bakışlım,

Gözlerimde yeşeren feryadıma kulak ver.

Gecenin koynunda aya bakan gündöndüm,

Senin misalinle başlamayan tüm sözlerim eksiktir…

İlkin incilerin büyüdü gözlerimde,

O zaman, hastalıklı bir avurt saydım kendimi.

Varıp lafazan kadınların dizlerine,

Yeminler aldım aydınlık yüzüme.

Sense günü bile örten bir gülümsemeydin…

Hasretin düşünce yüreğime,

Sığınarak duaların sahibine

Yalın ayak geldim sahiline.

Meltemin öperken dudaklarımı,

Sunaklara koyduğum kurban,

Ahkar olan dilimdi.

Her kelime ruhumda yankılanan bir kırbaç,

Her kırbaç tarifsiz acıma bir ilaç.

Meltem, kırbaç ve ilaç…

Sonra, ılık nefesin doldu ciğerime

Hayat yeniden başladı,

Kuş tüyü bir yastığın üzerinde.

Şimdi mekân rüyalar,

Vakitse gündüz ve gece.

Sonsuz bilmecelerden geçip

Büyüdükçe büyüyen her hece,

Köleler, oğullar ve kadınlar halinde

Bulvarlar kadar soğuk bir andan

Yürüdüler ruhumun mahrem yerine.

Sen gökkuşağının altında bekliyordun

Telaşlı kalbi pır pır atan bir serçe ile

Dokunmak üzereyken ipek tenine,

Silindi serçenin sureti,

Kalmadı gökkuşağının izi.

Artık ne görülecek bir rüya ne geçilecek bir köprü.

Ancak bize layık bu hüznü

Ben yaşadım sessizce,

Köleler, oğullar ve kadınlar duymasın diye.

Nihayet yüz çevirip aya,

Lanet okuyup lafazan kadınlara,

Sonsuz yolları aşıp sana geldim.

Aç derdime sineni.

Terk edilen köleler, oğullar ve kadınlar aşkına,

Yitip giden serçe, silinen renkler aşkına,

Kuş tüyü yastık, tabirsiz rüya aşkına,

Aç kapını sevgili,

Aç derdime sineni.

7 Eylül 2019 Cumartesi

Aşura








Yanağımda izin var, ey şehitler serveri
Dudağımda sözün var, gençlerin efendisi
Ruhumuz sana feda, Resul'ün can paresi
İmam'a ahdimiz var, mazlumların çaresi

Gürkan Biçen


8 Şubat 2018 Perşembe

Ali





İkrar verdik ezelden, baş koyduk bu kapıya
Mevlamız Ali dedik, yüz sürdük bu kapıya
Pirimizin cemali sırrın içinde sırdır
Haydar-ı kerrar dedik, kul olduk bu kapıya

Gürkan Biçen

6 Ekim 2017 Cuma

Kayıp Adam






Yusuf'un kuyusunda Zühre parıldar
Yıldızlar altında bu ıssızlık ne?
Yunus'un balığı sahile çıkar
Şehirler içinde kaybolmuşluk ne?


Gürkan Biçen

20 Eylül 2017 Çarşamba

Hüseyn






Gönül gama gark oldu eyyam-ı muharremde 
Akıbet ayan oldu eyyam-ı muharremde 
Bırak, ciğer kavrulsun, göz pınarı kurusun 
Can kuşu feda olsun eyyam-ı muharremde


Gürkan Biçen

22 Eylül 2015 Salı

Sonsuz uçuş


Göç kuşları,
Sevecen göğüslerinde emziriyor güneşi.
Aşağıda kabaran bir deniz…
Söyler misin?
Hiç durmadan uçsak,
Aşka varır mı sevgimiz?

Gürkan Biçen

4 Ağustos 2015 Salı

Serçename



Yaralı kalbiyle küçük bir serçe
Pencereye kondu, durdu öylece
Usulca yanaşıp halini sordum
Gözlerime bakıp sustu öylece

Boynunda siyah bir nişanesi var
Derdiyle hemhal, bir hayli bidar
Asuman boğucu, zamansa pek dar
Gel, dedim, soframa, geldi öylece

Kadehimde şarap, seccadem açık,
Kandilimde yağım hafiften uçuk
Tespihim eksik, dilim uyuşuk
Soframı serçeye açtım öylece

Evvela çekindi, uzakta kaldı
Gözleri gözüme takıldı kaldı
Kederi boşlukta asılı kaldı
Sen, dedim, kendine geldi öylece

Acelemiz yok, açıktır sofra
Hele bir nefeslen, başlarsın sonra
Geceyi dert etme, uyursun burda
Yanaştı, bir yudum aldı öylece

İşittik birlikte aziz ezanı
Andık Muhammed’i, cümle yaranı
Vaktidir artık söyle olanı
Mey, dedi kadehi aldı öylece

Şaraptır gönle veren heyecan
Dilleri çözen, yüreklere can
Hamd ile secdeye başını koyan
Kim, dedim, başını eğdi öylece

Hurşidin ateşi yakıp kavurdu
Canımı çekip göğe savurdu
Takatim kalmadı, kanadım durdu
Gel, dedi, bir göle indim öylece

Belli, bir uğrak, ayak izinden
Sesler yayılıyor, kimi derinden
Aşinadır biri, sanki maziden
Kon, dedi, göğsüne kondum öylece

Kapandı kolları sanki sarmaşık
İblis ile melek onda barışık
Tabirsiz bir rüya bana karışık
Yum, dedi, gözünü, yumdum öylece

Unuttum suyu ve yorgunluğumu
Aradım sinede çocukluğumu
Yok saydım ateşten kör olduğumu
Bak, dedi, ruhumla baktım öylece

Boşalmış kadehi doldurup sundum
Kase-i muhabbeti aşkla doldurdum
Misafir hatrını layüs’el  tuttum
Hak, dedim, maziye döndü öylece

Mezbelenin gülü tezden solarmış
Derviş bilse bile buna kanarmış
Hakikat peşinde durmaz koşarmış
Harabat içinde gezdim öylece

Yolcuya aşina yol olmayınca
Menzilin sonunda han olmayınca
Maşuka itimat tam olmayınca
Kul oldu şeytana, ürktüm öylece

Sığdırdı nefsine cümle cihanı
Görmedi aynada ayan viranı
Bilmedi hiç makbul cem-i piranı
Uç, dedim, yüreğim, uçtum öylece

Ey serçe can, bu nasıl bir hikâye
Akla garip, kulağaysa piraye
Söyle şimdi, neler kaldı geriye
Hiç, dedi, gözlerin yumdu öylece…

Gürkan Biçen